bugün

entry'ler (47)

neden sözlükçü oldum sorusuna alternatif cevaplar

götümü kaynak olarak kullanabileceğim bir yer arıyordum.

CMYLMZ

(bkz: kaynak gösterin)
(bkz: cem yılmaz)

oğlu saçını görecek diye türban takan anne

ben din karşıtı bir insanım, bildiğin deistim. ama bir çok kez farklı dinlerin kitaplarını okudum.

bunu yapmak yobazlıktır, cahilliktir. ama başka birinin o annenin bu amaçla yaptığını düşünmesi daha da yobazlıktır ve "kör" cahilliktir. zira; nur suresi 31nci ayet, tesettürün ilk indirildiği ayettir. bakalım ne diyor:

Diyanet Açıklamalı: Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.

yani diyor ki, kendi oğlundan, kocandan, babandan, kocanın oğullarından saklamak zorunluluğun yok, bunun dışında kalanlardır namahrem olanlar, onlara karşı örtün.

bilmiyorum anlatabildi mi şu yazdıklarım.

tamam dincileri cahillikle suçlamak iyi güzelde, suçlarken kör cahilliğe düşmek ise içler acısıdır.

benim babam toyota gibi adam

+benim babam toyota gibi adam! içine rahatlıkla 4-5 kişi alabiliyor.
-...
+zorlarsanız bagaja bile iki kişine binebilir.
-.....
+tamponu sağlamdır vur vur bir şey olmaz!
-.......

böyle reklam sloganına böyle sıvama...*

modern tıbbın henüz eşcinselliğe çare bulamaması

modern tıbbı bilmiyorum fakat psikolojide şöyle bir durum var:

eşcinsellik, cinsellik ve cinsiyet rolleri üzerine yapılan kapsamlı bilimsel araştırmaların ortaya koyduğunu çok ilginç bir sonuç var. mesela, eşcinselliği patolojik bir hastalık olarak gören, eşcinsel insanları; ikinci sınıf insan olarak nitelendirip davranışlarını bu düşünce üzerine şekillendirilenlerin hepsinde gizli, bastırılmış escinsellik görülmüştür.

kısacası hali hazırda var olan homofobikliğin ve bundan randıman alarak eşcinsellere karşı negatif geliştirilmiş davranışların, aslında homofobik kişinin cinsel gelişimi ve cinsel kimliği tam olarak tamamlayamaması, tanımlayamamasından kaynaklandığı, şiddetle bastırılmış eşcinsel eğilimlerinden ötürü eşcinsellere karşı davranışlarının bu şekilde geliştiği ispat edilmiştir.

referanslarla konuşurdum fakat uğraşmaya değmeyecek ucuz bir konu bu.

aşın bunları artık.

sınavlarda verilmiş en komik yanıtlar

ders: iş ve sosyal güvenlik hukuku
yer: anadolu üniversitesi
hoca: öğrencinin en az 2 gb'lik hafizası olduğunu varsayan ezber üzerine ezberci, sorularında ise bi' o kadar da çeldirici şık koyan sıyrık bir hukuk fakültesi doçenti.

soru: işgörenin, iş tanımı dışında çalışıyor olarak addedildiği zamanlar nedir?

asıl cevap: yüksek iş yerlerinde ya da madenlerde asansörde harcanan süre, bebek emzirme süresi, iş verenin sosyal bir işini halletmek* ve bunun gibi şeyler*
hocanın mizacına devamlı söven, dersine 1 kere bile girmemiş öğrencinin soruyu tamamen ti'ye alan cevabı: sabah vardiyasında çalışanlar için; 10:00-10:15 çay molası, öğle yemeği, 15:00-15:15 arası çay keyfi. akşam vardiyasında çalışanlar için: 17:00-17:15 çay molası (biz 5 çayı derdik), akşam yemeği, 21:00 21:15 çay molası.

budur.

artık en komiğe mi girer en kötüye mi o kadarını size bırakıyorum ahali.

insanın büyüdüğünü anladığı an

protex kokusunu sevmeye başladığınızı anladığınız andır.

anormal

kötü bir şey değildir anormal olmak.

norm-al olmayandır, yani normlara uyum sağlayamamış olandır. bu insanlar normları oluşturan kişiler tarafından dışlanabilir. psikolojik yaklaşımı ise siktir edin, zira; psikoloji, kolektif olarak oluşturulan "mükemmel insan"**** prototipi ile insanları karşılaştırarak ilerler, böylelikle sırtını yasladığı şey yine normlar olduğu için a-norm-al-ite her zaman kötü olarak lanse edilir.

örneğin; yaşadığınız toplum içersinde adam öldürmek doğal ve yapılması gereken bir şey olsaydı ve de siz böyle bir toplumda büyümüş bir birey olarak adam öldürmüyor olsaydınız, anormal olurdunuz. zira bunun en güzel yaşanılan örneği için (bkz: töre cinayeti)

sevgililik

aslında sosyal bir kontrattır. taraflar flörtleşme sürecinde birbirlerini tanırlar, böylelikle a ve b kişisinin talepleri ortaya konur, bu talepler zamanla elenir, üzerine ortak bir konsensusa varılanlar ise kontrat maddesi haline dönüşür.

örneğin;

a. eski sevgiliyle görüşmek yok (hardcore normatif oldu bu)
b. bundan sonra alkollü ortamlara pek gidilmeyecek (taraflardan biri sevmiyordur alkolü vb.)
c. ay dönümlerinde bir şeyler organize edilecek (hatun kişi gizlice talep eder mesela, üstü kapalı maddedir bu açık açık yazılmaz.)
d. aldatma normları oluşturulur (bakışmak da aldatmadır ya da tarafların haberleri olmadan yapılan flört aldatma sayılmaz vb.)
e. facebook ya da sosyal platformlarda ilişkinin deklerasyonu gerçekleştirilir ki, rekabet unsurları ortadan kalksın, rahat bir sevgililik yaşanılsın vs.

bazı maddeler esnektik genişletilebilir, bazıları çok serttir ve değiştirilemez. ardından imzalar atılır, imzalar atıldıktan sonra sevgililerimiz mutlu mesut sandıkları bir hayat dönemi içersine girerler, bilahare o kontrat çoğunlukla saç baş yolarcasına yırtılıp atılır.

sevgili ile partner kavramını karıştırmamak gerekir.

yaran diyaloglar

yer ankara'da bir frp convention...

zat1: şahsımında bir zamanlar yönetim kurulu başkanlığını yaptığı bir üniversitenin frp topluluğunun yeni başkanı.
zat2: bahsedilen üniversitede ki frp topluluğu ile alakalı bir şahıs (altta göreceksiniz)

söylenenlere göre yeni başkanın zat1 olduğu işaret edilir. zat2 mütevazı bir tavırla tanışmak için yanına zat1in yanına gider...

zat2: selam.
zat1: (yüzünde pek umursamaz ve artist bir tavırla) hıı, selam.
zat2: nasılsın? nasıl gidiyor? x üniversitesinin frp topluluğu yeni başkanı senmişsin?
zat1: (sikine takmayan bir tavırla) ii yaaaa, idare ediyoruz işte, başkanlık falan koşuşturmaca iş güç. (aşırı ukala bir tavırla da ekler) evet yeni başkan benim!

zat2: (sonrasında sünepe olarak betimleyeceği zat1 in bu ukala tavrına dayanamaz, sinirlenir ve iğneleyici bir alaycılıkla)

ya öyle mi? bende kurucusuyum...

zat1: tısssssssssssssssss (balon hava kaçırma sesi

dünyanın en güzel aşk hikayesi

only unfulfilled love can be romantic.

- maria elana

barcelona barcelona / woody allen

yazarın notu: aşkın yaşanmamış olması gerek, yaşanamamış olması gerek ki, güzel olsun... aksi halde tü-ke-ti-li-yor.

aşk

aşk nedir?

bana kalırsa, güzel bir nesnenin niteliklerinin bizim üzerimizdeki etkisinden başka bir şey olarak görülemez; bu etkiler bizim başımızı dündürür; bizi yakıp kavurur; eğer bu nesneye sahip olursak memnun oluruz; sahip olmamız mümkün değilse ümitsizliğe kapılırız. peki bu duygunun temeli nedir? arzu. bu duygunun devamı nedir? delilik. dolayısıyla, güdümüze sadık kalalım ve etkilerinden kendimizi koruyalım. güdü, nesneye sahip olmaktır; o halde, sahip olamaya çalışalım, ama "bilgelikle" ona sahip olur olmaz ondan yararlanalım; yararlanamıyorsak kendimizi teselli edelim: benzer binlerce başka nesne, çoğu zaman da daha iyisi, onun kaybı karşısında bizi teselli edebilir; tüm erkekler, tüm kadınlar binbirine benzer:

sağlıklı bir düşünmenin etkilerine direnebilecek aşk kesinlikle yoktur. oh! duyuların sonucunu bizim içimize gömerek, bizi asla bir şey görmeyecek hale sokan, ancak çılgınca tapilan bu nesneyle var olmamiza yol açan bu sarhoşluk ne büyük bir aldatmacadır!"

yaşamak bu mudur?

"bu, bize deliliğin etkilerine pek benzeyen metafizik hazlardan başka mutluluk birakmayarak kanimizi emen ve kemiren yakıcı bir ateş içinde kalmayı istemek değil midir?"

bu tapılası nesneyi eğer her zaman sevmek zorundaysak, onu asla terk etmeyeceğimiz kesinse, bu da bir zırvalık olur, ama en azından bağışlanabilir.

bu olabilir mi? bu ezeli bağların asla yalanlamadığına çok örnek bulabilir miyiz?

birkaç aylık hazzin ardından nesne bir süre sonra gerçek yerine yerleştiğinde, onun sunaklarında yaktığımız günlük bizim yüzümüzü kızartır ve artık çoğu zaman bizi baştan çıkartabileceğini bile düşünemez hale geliriz.

m. de sade

analojik

benzeşim temelli anlamına gelen sözcük.

sado mazoşizm

edebi olarak bir karşılaştırması için: http://www.fotografya.gen...ndex.php?id=367,0,0,1,0,0

sado mazoşizm

aslında sadizm ile mazohizmin bu birlikteliğine inanmak büyük bir yanılgıdır. bu aslında üstün körü yapılmış bir sendrom tanımlamasıdır.

gerçek bir sadist, gerçek bir mazohiste asla katlanamaz. justine'de işlediği günahlar için rahipler tarafından acı çektirilmeyi gönüllü olarak kabul eden kurbanları rahipler reddetmiştir.

gerçek bir mazohist ise, gerçek bir sadiste katlanamaz. kürklü venüs'te severin, wanda'sını kendi yaratır, onu kendi şekillendirir ve onu acı çektirmeye kışkırtarak içinde ki dürtüleri harekete geçirir. gerçek bir sadistle karşılaştığı zaman bu planlar suya düşecektir.

mazohizm de ki sadist, sadizmde ki sadist ile aynı değildir; tıpkı sadizmde ki mazohistin, mazohizmde ki mazohist ile aynı olmaması gibi. bu iki akımda, kendi içlerinde öznellikten ayrılalarak öğeleri oluşturur. aslında kürklü venüs'ün wanda'sı mazohizmin içersinde oluşturulan bir öğedir, sadist değil. yatak odasında felsefe kitabında ki madam de saint ange ise, sadizmin yarattığı bir öğedir, bir mazohist değil. her iki akımda da ihtiyaç duyulan bu öğelerdir. her iki akımda yaratılan öğelerde (işkenceci kadın* - kurban*) mevzu bahis akımın bir özü, bir esansı bulunur. işin en ironik tarafı ise aslında hiç birinin tam olarak olarak kendi aıkımına ait olmamasdır.

masosh, romanlarında her daim, aslında mazohist tarafından eğitilmeye açık, kendi dddoğasını reeden, davetkar bir esansa sahip olan kadınlardan bahseder.

sigmund freud, sado mazohizm için üç önermede bulunmuştur:

birinci önerme - iç karşılaştırma - : bu önermeye göre, her sadist aslında bir mazohisttir ve bu, seks esnasında bu yanlardan her hangi birinin baskın çıkmasını ya da sosyal profilini oluşturmasına mani değildir.

ikinci önerme - deneyim özdeşliği - : bu önermeye göre, sadist, daha önceden yaşadığı bir mazohist deneyimle edindiğini acı hissi ile hazzı birbiriyle bağdaştırmasıdır, ki; bu, sadizmin mazohizmden önce gelmiş olduğunu öne süren ilk önermesinin gölgesinde yapıldığı için, kocaman bir ironidir. ancak ikinci önermesinde freud, iki farklı sadist tanımlar; birincisi: iktidar unsuru olmak isteyen ve hükümran bir sadizm. ikincisi: zevk için yapılan sadizm.

aslında freud'un deneyim özdeşliği süreci: hükümran sadizm -> kendine dönüş -> mazohist deneyim -> şehvani sadizm. ancak bunun fikir babası kendisi değildir. sade'ın dilinden, madam de noirceceuil: libertenlerin; kendi zevklerine hizmet eden öğeleri kendi etkilendikleri yolları kullanarak heyecanlandırmayı akıl etmelerini, yetenek olarak nitelendirip, bunun doğal bir şey olduğunun altını çizer.

üçüncü önerme - dönüşümcülük - bu önermeye göre, cinsel dürtüler yer değiştirir, kendi karşıtına döner ya da kendine karşı döner.* ancak freud, bu konuda oldukça ihtiyatlı davranmıştır; zira, ben ve id kitabında, aşın nefrete ve nefretin aşka doğrudan dönüşmesi varsayımını, bu iki olgunun farklı dürtülere bağımlı olmasından dolayı reddettiği için, yine kendisiyle çelişmektedir.

freud'un, sado-mazohizm üzerinde ki önermeleri arasında çelişkiler apaçıktır. zira, iki ayrı akımı basite indirgeyerek, ve bazı notkalarda oedipus ile bağdaştırarak belli bir şablon üzerine oturtup karşılaştırmaya çalışmak bir hatadır. kendi öznelliklerinden sıyırıp, analojik bir karşılaştırma yapmak bir hatadır. sadizm içersinde ki mazohizm ya da tersi, her ne kadar tencere kapak gibi görünse de, ya da mantığa yatkın gibi gözüksede aslında birliktelikleri, ancak ve ancak öz-kavramlarımlarından ayrıştırılarak oluşan bir dikotomiye dayalıdır.

yani, ikisini tek bedene koyduğunuz da, bir göz bir yöne bakarken diğer göz diğer yöne bakar.

bkz: deleuze, freud, sade, masosh, ebing

bobby mcferrin

(bkz: yeni başlayanlar için bobby mcferrin)

yeni başlayanlar için caz

ekleyeleyim tam olsun şiddetle (bkz: yeni başlayanlar için bobby mcferrin)

yeni başlayanlar için bobby mcferrin

efendim, (ara: yeni başlayanlar için*) ekolünün tarafımdan icra edilen son ürünüdür. uzun zamandır dinlediğim, izlediğim, hayran olduğum bu şahsın, bu ekole uydurulmuş bilgilendirmesi de böyledir.

bir önce ki için (bkz: yeni başlayanlar için caz)

kim lan bu diyenler için "don't worry be happy" huu huh huh huh huu... diye uzayan populist şarkının bestecisi, yorumlayıcısıdır. tüm dünya kendisini, kendisinin en beğenmediği şarkısıyla tanımıştır... ne kötü; zira işleri, çalışmaları ve hayatı incelendiğinde dudak uçuklatacak kalitede şeyler yapmış olduğunu görmüyor bilmiyor insanlar...

robert bobby mcferrin junior

asıl ismi yukarıda görmüş olduğunuz gibidir. bobby mcferrin, 1950 senesinin 11 martında, manhattan** da dünyaya gözlerini açmıştır. babası, robert mcferrin, o zamanların metropolitan operasına kayıtlı ilk african-american solistidir*. ailesi hollywood a taşındığında kendisi 8 yaşındaydı. ve o zamanların ünlü oyuncusu sidney poitier tarafından ücret karşılığı, filmindeporgy and bess şarkı söylemesi için çağırılmıştır. henüz 8 yaşındayken bu film için şarkı söylemiştir. aslında o zamanlarda, kendisi, klarnete hastadır, ancak şartlar gereği piyano çalmak durumunda kalmıştır. bobby, ergenlik döneminde rahip olmayı düşlemiş, ancak müziğin damarlarında akan kanda olduğu gerçeğini görmemezlikten gelemeyince o yöne yönelmemiş, müzikle ilgilenmiştir, dünya müziği açısından çokta iyi etmiştir! lisedeyken bobby mack quartet e girmiş, ardından ice follies ile birlikte ulusal müzik turuna çıkmışlardır. bu 4lüde piyano çalmıştır.

bobby, uzun zaman piyano çalmaktan biraz sıkılarak, 1977 de piyanonun arkasından, sesini denemek için kalmıştır. 4 sene süren çalışmalardan sonra astral project** grubuyla birlikte new orleans ta çalmaya başlamıştır. bu grupta vokalistlik yaparken efsanevi caz vokalisti jon hendricks ile tanışmış ve birlikte turlara çıkmıştır. ek olarak aynı zaman zarfı içersinde eski bir caz vokalistinden bir müzik yatırımcısına dönüşen linda goldstein ile tanışmış, 1979 a kadar linda, bobbynin hem menejerliğini hemde prodüktörlüğünü yapmıştır. keith jarrett in efsanevi emprövize konserlerinden çok etkilenmiş, prodüktörüyle birlikte deneysel -; solo vokalisti olmaya yönelmiştir. aslında bu o zamanlar için, geleneksel yapıya ayrıkı olduğu için büyük bir adımdır, ve yapılması bir nevi meydan okuma olarak değerlendirilebilir. hoş, periyodlar ve akımlar halinde caz tarihini incelediğimizde, tıpkı bobby gibi bu zorluğun altına girmiş, ve caza yeni perspektifler ve yeni stiller getirmiş birçok müzisyeni görebiliriz. ki kendisine bu müzisyenlere yegane örnektir. bill cosby 1980 yılında kendisi için playboy jazz festival inde bir yer ayarlamış, bobby yaklaşık 1 saatlik bir performans göstermiştir. ***** 1981 yılında düzenlenen kool jazz festival da inanılmaz bir performans göstermiştir. zaten hemen ardından vokal kariyerinin ilk albümünü çıkarmıştır aynı zamanda ise tamamen emprövize solo konserlerine devam etmiştir. 1983 te ilk avrupa turuna çıkmış, yalnız başına, bir orkestra olmadan seyirciyi selamlayınca, ilk başta avrupa seyircisi ne olduğunu anlayamamış, ancak konser bitiminde, bobbynin tamamiyle seyirciyi ve etrafta ne bulursa onu**** kullanarak sergilediği müthiş performansından sonra bu yenilikçi vokaliste hayran kalmıştır* bu çeşitli konserlerde performe ettiği şarkılar the voice albümünde toplanmıştır. bir süre sonra alman eleştirmenler tarafından mucize ses olarak addedilmiştir.

1980lerde, vokal emprovizasyonunu ve seyirci etkileşimini geliştirmiştir. aslında, sahnede ki esprili ve sempatik tavrı ve zamanlaması, kasıtlı olarak zapt etmediği eğlenceli mizacı, her tarz müziği aşkla tonlamasıyla, bobby, sahne performansını bir adım öteye taşıyarak, performanstan alıp, adeta bir müzikal kutlamaya-paylaşıma, müzikal ayine çevirmiştir. 1985te ilk grammy ödülünü manhattan transfer ile birlikte yaptığı another night in tunisia çalışmasıyla almıştır. diğer grammy ödülleri ise 1986da bernard tavernier in round midnight çalışmasıyla ve 1987 de jack nicholson ile how the rhinoceros got his skin çalışmalarına verilmiştir.
1988de yine eşlikçisi olmadan tek başına emprövize olarak hollywood bowldan carnegie halle kadar ve elbette dünyanın birçok yerinde konserler vermiştir. ünü, artık müzikal ve fenomen haline gelmiştir. simple pleasures albümünü çıkarmış, böylelikle 1960ların müziğine saygısını dile getirmiştir. dont worry, be happy hiti ile efsaneleşmiştir. 1988da da grammy ödülünü en iyi albüm ve en iyi şarkı olarak almıştır. dont worry, be happy bobby mcferrinin en bilindik, en popüler şarkısıdır. halbuki bu çok üzücü bir durumdur. keza, bahsi geçen şarkı, müzikal alt yapısı olsun, armonisi olsun, tamamen popülist öğelerle bezenmiştir. böyle bir şey neden gerçekleştirilmiştir, popülarite arayışından mı, ya da para kazanma hırsından mı bilemeyeceğim ancak mcferrinin yaptığı tüm diğer işler, şarkılar ve çalışmalar göz önünde bulundurulduğu vakit, dont worry be happynin aslında ne kadar traş, basit ve populist olduğu kabak gibi ortada olduğu için, kolaylıkla anlaşılabilir.

bobby mcferrin, vokal kariyerine ilk başladığı zamanlarda bu kadar ünlü olacağını hiç aklından bile geçirmemiştir. keza, müzik ve onu geliştirmeye olan istenci ile deneysel olmak, ünlü olmak için çok büyük bir risk olduğundan bunun ispatıdır. mcferrin, kariyerinin ortalarında, müzikal gelişimini profesyonalize edebilmek için, leonard bernstein,gustav meier ve efsanevi orkestra şefi daha önce neredeyse hiç öğrenci kabul etmemiş olan seiji ozawadan dersler almıştır. hevesi, insanın içine işleyen neşesi, virtüözlüğü ile mcferrinin gerçekleştirdiği tüm performanslar onu aynı zamanda dünya klasik müziğinin önde gelen isimlerinden biri haline getirmiştir. kendisi ilk olarak san francisco senfoni orkestrasıyla birlikte konser vererek 40ıncı yaş gününü sevenleriyle birlikte kutlamıştır. ardından hem arkadaşı hem de ünlü bir çellist olan yo-yo ma ile the hush albümünü kaydetmiştir. ki bu albüm billbordlarda 2 seneyi aşkın bir süre birinci sırada kalmıştır. 1995te st. paul chamber orkestrası ile birlikte paper music albümünü çıkarmıştır. genelde bilinen klasik müzik bestelerinden oluşan bu albümde, ilk kez orkestra şefi olarak kayıt ettiği ilk albümdür. bu albümden sonra, chicago senfoni orkestrası, cleveland orkestrasi, new york filarmoni orkestrası, philadelphia orkestrası leipzig gewandhaus orkestrası ve kendisine en son avrupa turunda eşlik eden viyena filarmoni orkestrasıyla birçok kez çalış ve turlara çıkmıştır.

son yıllarda, bobby, doğaçlamaya olan aşkını, şeflik yeteneğiyle birleştirerek bir çok konser vererek seyircilerini defalarca büyülemiştir. eleştirmenler bunu the next bobby mcferrin olarak nitelendirerek destek olmuşlardır. kariyerine hem caz vokalisti hem orkestra şefi hemde eğitmen olarak devam etmektedir. elbette, tüm bu sahne hayatı ve kariyer dışında, eşi debbie mcferrin ve 3 çocuğuyla birlikte geçirmeye adamıştır hayatının diğer kısmını.

geleneksel olmayan, yenilikçi olarak tanımlamalı bu şahsın kariyerini. bir kez olsun konserinde bulunan kişiler, zaten bobbynin ister vokalist olsun ister orkestra şefi olsun, seyircilerin beklemediklerini vererek, onları şaşırttığı ve şenlendirdiği için onu hep böyle nitelendirirler. bobby, dünya müziğinde gerçekten nadir bulunabilecek, müzik stilleri ve genellemelerin çok ötesine kendi başına geçebilmiş bir efsanedir. ek olarak, unutmamalıdır ki, kendisi, tüm dünya müzik mirasını kucaklayıp, füzyon haline getirerek, sınırları aşmış, dünya kültürüne olan saygısını göstermiş ve mükemmel müziğiyle kendisini tarihe air titanyum* harflerle kazımıştır.

bence en önemli özelliklerinden biri ise, sahnede sergilediği emprovizasyonlarının çoğu afrika kökenlidir. babasından ya da atalarından kalan bu mirası bu kadar iyi değerlendirebilmesi takdire şayandır. filhakika, o pek ukala, 60lar sonrası caz ve caz stillerine pek aşina olan montreal seyircisini bile afrika ezgileriyle kendinden geçirmeyi başarmıştır. cazın kökeninde afrikanın olduğunu yine yeni yeniden göstermiş, eline geçen her fırsatta performansının orasına berisine sıkıştırarak seyirciye bu gerçeği unutmamalarını sağlarken, hepsini aynı zamanda da çoşturmuştur.

diskografisi

1982 -; bobby mcferrin
1. dance with me
2. youve really got a hold on
3. moondance
4. all feets can dance
5. sightless bird
6. peace
7. jubilee
8. hallucinations
9. chicken

bobbynin ilk albümü kendisiyle aynı ismi taşımaktadır. albümde eşlik olmadan solo olarak söylediği şarkılara nazaran, baterist h.b. bennett ve piyanist victor feldman eşliğinde de çalığı birçok şarkı vardır. peace ve dance with me en bilinen bestelerdir.

1984 - the voice
1. blackbird [lyrics]
2. the jump
3. el brujo
4. i feel good
5. im my own walkman
6. music box
7. medley
8. donna lee
9. big top
10. were in the money
11. im alone
12. a-train

the voice albümü, tıpkı miles davis in kind of blue albümü gibi, caz tarihinin kilometre taşlarından biridir.bu bobby mcferrinin hiçbir eşlik olmadan tek başına solo olarak kaydettiği ilk albümüdür. ki james browndan i feel good yorumu tadından yenmez!

1986 -; spontaneous inventions
1. thinkin about your body
2. turtle shoes
3. from me to you
4. there ya go
5. cara mia
6. another night in tunisia
7. opportunity
8. walkin
9. i hear music
10. beverly hills blues
11. mañana iguana

the voice albümünün yeteri kadar ses getirmesinden sonra, bu albümde hem solo hem de birçok ünlü müzisyen (bkz: herbie hancock) (bkz: manhattan transfer) (bkz: wayne shorter)* ile stüdyoya girmiş, another night in tunisia çalışması ile, en iyi caz vokali ve en iyi vokal aranjesi ödülünü almıştır.* müzisyenin bir de yine aynı isimli bir konseri vardır, dvdsi mutlaka alınmalı izlenmelidir..!

1988 -; simple pleasures
1. dont worry, be happy
2. all i want
3. drive my car
4. simple pleasures
5. good lovin
6. come to me
7. suzie q
8. drive
9. them changes
10. sunshine of your love

en bilinen hiti dont worry be happy yle milyonlar satmış dördüncü albümü. drive ve good lovin çeşitli teknik vokalizasyonları ile insanı adeta kendinden geçirir.

1990 -; medicine music
1. medicine man
2. baby
3. yes, you
4. the garden
5. common threads
6. sweet in the morning
7. discipline
8. he ran all the way
9. angry
10. the train
11. soma so de la de sase
12. the 23rd psalm

ismi gibi ilaçtır. bu albümde ilk defa voicestra ismini verdikleri 12 kişiden oluşan bir vokal grubuda eşlik etmektedir. albüm coğunlukla gospel ve latin izlerini taşır. babasınında dahil oldugu tüm şarkılar annesi içindir. common threads bir aids belgeselinde kullanılmış, eğer yanlış hatırlamıyorsam, bestenin kompozisyonunda lyle may yada pat methenynin parmağı vardır. ek olarak inatla belirtmek isterim ki, sabah sabah sweet in the morning dinlemek kadar güzel bir güne başlayış yaşamadım ben evet.

1991 -; play
1. spain
2. even from me
3. autumn leaves
4. blues connotation
5. round midnight
6. blue bossa

chick korea ile birlikte canlı olarak kaydettikleri yenage çalışma. özellikle spain ve blue bossa inanılmaz olmuştur. caz severlerinde bileceği gibi, caz dünyasının klasik şarkılarını alıp, yorumlamışlardır. ama altını çizmek gerekir, şarkı söylemiyor bobby, çoğunlukla vokal -; drumming throat singing yaparak besliyor müziği. örneğin spainde söz yok*
1992 -; hush
1. grace
2. andante from concerto in d minor for two mandolins (vivaldi)
3. flight of the bumblebee (rimsky-korsakov)
4. stars
5. hush little
6. vocalise (rachmaninoff)
7. musette (j.s. bach)
8. coyote
9. allegro prestissimo from sonata for 2 cellos (barriere)
10. ave maria (gounod/bach)
11. howdown!
12. air from j.s. bachs orchestral suite no. 3 (j.s. bach)
13. goodbye

bobby mcferrinin arkadaşı yo yo ma ile yaptıkları, ilk klasik müzik kaydı. ave mariayı defalarca kez sahnelerde seslendirmiştir. flight of the bumblebee deki performansı ile dudak uçuklatır.

1995 -; paper music
1. overture to the marriage of figaro (mozart)
2. menuet from string quintet no. 1 in e major, op.13, no.3 (boccherini)
3. pavane (faure)
4. minuetto & finale from pulcinella suite (stravinsky)
5. concerto in g minor for 2 cellos, strings and continuo (vivaldi)
6. scherzo from a midsummer nights dream, op. 61, no.1 (mendelssohn)
7. first movement from concerto for violin, strings and continuo in a minor (bach)
8. eine kleine nachtmusic, k. 525 (mozart)

bobby mcferrinin orkestra şefliği yaptığı ilk kayıtlı albümdür. st. paul chamber orchestra ile birlikte çalışmıştır. pavane yorumu müthiştir. bobby hem orkestrayı yönetirken hem de söyler, sonlara doğru normalde klarnetin olması gereken yerde bobby söyler ve öyle güzel bir nüans ile yerini klarnete bırakır ki, hangisi hangisi anlamakta zorluk çeker, hayran falan kalır, oha falan bile olabilirsiniz evet.**
1996 -; mozart sessions
1. concerto for piano and orchestra no.23 in a major, k. 488
2. concerto for piano and orchestra no. 20 in d minor, k. 466
3. song for amadeus, improvisation on mozarts sonata no. 2 in f major k. 280/189e:ii adagio

yine bir bobby -; chick* çalışması. diğerlerinden daha farklı bir biçimde, bu klasik müzik çalışmasında, iki müzisyen kendilerinden bir şeyler katarak yorumluyorlar. böylelikle, mozartın o dayanılmaz müziğine bir de caz perspektifinden bakabiliyoruz.

1996 -; bang!zoom
1. bang!zoom
2. remembrance
3. selim
4. freedom is a voice
5. friends
6. heavens design
7. my better half
8. kids toys
9. mere words

bu albüm birçok farklı müzisyenin katılımıyla oluşturulmuş, bobby mcferrinin inanılmaz vokal tekniğiyle süslenmiş bir albüm. fakat nedense benim bir türlü ısınamadığım albüm olmuştur bu.

1997 - circlesongs
1. circlesong one
2. circlesong two
3. circlesong three
4. circlesong four
5. circlesong five
6. circlesong six
7. circlesong seven
8. circlesong eight

bu albüm, mcferrinın gerçektende dünya müzik mirasını ve kültürünü kucaklayarak, onları bir üst seviyeye taşımaya çalıştığının adeta bir göstergesidir. circlesongs, yine voicestra korosunun, yani 12 farklı vokal disiplinlerinden gelme**** kişilerin mcferrin ile dünyanın farklı yörelerinden ayin ya da dinsel müziklerin füzyonunu icra ettikleri müthiş bir albümdür. eğer yanılmıyorsam, circlesong 2 bir iran sufii ayinini, 6 ise yahudilerin bir ayinini baz alıyordu. kesinlikle dinlenmesi gerekmektedir.

2002 -; beyond words
1. invocation
2. kalimba suite
3. a silken road
4. fertile field
5. dervishes
6. ziggurat
7. sisters
8. circlings
9. chanson
10. windows
11. marlowe
12. mass
13. pat & joe
14. taylor made
15. a piece, a chord
16. monks/the shepherd

kendi albüm tanıtımında, der ki; beyond words bobby mcferrinin müzikteki sihri bulduğu noktadır. yanlışta demez hani. keza, yıllarca süren turlar, dünyanın 4 bir yanına yapılan yolculuklar, ve kendi stiline harika bir şekilde ayak uydurabilme yetisine sahip olan, omar hakim, richard bona ile orta doğu, asya, avrupa, afrika, hint kültürlerine dair çok hoş ezgileri bulmak mümkündür. windows haricindeki tüm eserler kendisine aittir. özellikle invocation müzikte son noktadır benim açımdan!

diğer kayıtları**
1. journey to the one
artist: pharoah sanders
1980, theresa records
track: youve got to have freedom

2. vocal summit
artists: bobby mcferrin, ursula dudziak, lauren newton, jeanne lee, jay clayton
1982, moers music

3. the young lions
artists: various
1983, elektra/asylum
tracks: bnw, whatever happened to the dream deferred, nigerian sunset

4. the best is yet to come
artist: grover washington, jr.
1982, elektra/asylum
track: things are getting better

5. tangents
artist: chico freeman
1984, elektra/asylum

6. a tribute to thelonius monk
artists: various
1984, a&m records
track: friday the thirteenth

7. a night in copenhagen
artists: charles lloyd quartet
1984, manhattan/blue note
track: third floor richard

8. sportin life
artists: weather report
1985, cbs
tracks: corner pocket, hot cargo, pearl on the half-shell, ice pick willy

9. vocalese*
artists: the manhattan transfer
1985, atlantic records
track: another night in tunisia
(* grammy en iyi vokal ve en iyi vokal aranjmanı ödülü)

10. watching my life go by
artist: michael hedges
1985, windham hill
track: the streamline man

11. dialects
artist: joe zawinul
1986, cbs

12. the laziest gal in town
artist: gal costa
1991, bmg/ariola (brazil)

13. hearts horizon
artist: al jarreau
1988, reprise
track: yo jeans

14. strange angels
artist: laurie anderson
1989, warner bros.
tracks: monkeys paw, ramon, the dream before

15. back on the block
artist: quincy jones
1989, quest/warner brothers
track: wee b. doinit

16. duets*
artists: rob wasserman and diğerleri
1988, mca
track: brothers
(* grammy en iyi vokal ödülü)

17. extra special edition
artist: jack dejohnette
1994, blue note
bütün şarkılar

18. dreamland
artist: the yellowjackets
1995, warner bros.
track: summer song

19. the other side of round midnight*
artists: various
1986 manhattan/blue note
track: what is this thing called love?
(* grammy en iyi vokal ödülü)

20. round midnight*
artists: various
1986, columbia
track: round midnight
(* grammy en iyi vokal ödülü)

21. the elephants child*
artists: bobby mcferrin & jack nicholson
1987, windham hill
bütün şarkılar.
(*grammy en iyi çocuklar için yapılmış kayıt)

22. the just so stories
(how the camel got its hump; how the rhino got its skin)
artists:bobby mcferrin & jack nicholson
1987, windham hill
bütün şarkılar.

23. the music of disneys cinderella
artists: various
1995, walt disney records
track: bibbidi-bobbidi-boo

24. in my life
artists: various
1998, the echo label
track: come together (robin williams ile birlikte

25. rendez-vous in new york
artist: chick corea
2003, stretch records
track: armandos rhumba, blue monk, concierto de aranjuez/spain

26. little words
artist:bela fleck
2003, columbia records
track: ballade of jed clampett, what it is

27. magic hour
artist: wynton marsalis
2004, blue note
track: baby, i love you

videografisi

konserler

1. spontaneous inventions (1989; 1989 ace cable ödülü)
2. sessions at west 54th street (1997; voicestra ile birlikte)
3. try this at home (1999)
4. swingin bach (2000)
5. spirits of music (vols. 1 & 2) 2002
6. live in montreal(2003)
7. rendezvous in ny(2004; chick corea için misafir sanatçı olarak)

film/video kayıtları

1. son of the pink panther (1993)
2. knickknack (pixar, 1989)
3. common threads (1989; emmy award for best score)
4. round midnight (1986)
5. how the camel got his hump (1987)
6. how the rhinoceros got his skin (1987)
7. the cosby show theme song(1987)

klip çektiği şarkılar

1. good lovin (1988)
2. drive(1988)
3. dont worry be happy (1988)
4. opportunity (1990)
5. the garden (1991)
6. baby (1991)

Diğer*
1. saturday night live (1988; konuk sanatçı)
2. rhythms of the world (1992; peter gabriel ile)
3. wizard of oz on ice (1996; host)
4. in my life (1998; belgesel)
5. beyond words: the bravo profile (2003; belgesel)

yazarın son sözü

binlerce kez sahneye çıkmış, 10 kez grammy almış, yenilikçi tarzı, kucaklayıcı yapısı, neşeli ve esprili mizacı, inanılmaz ses ve ses tekniğiyle milyonları binlerce kez coşturmuş, büyülemiş bir sanatçı olarak bobby mcferrin, eğer biri bana kalkıp sorarsa, bu dünyada tanrının müziğini yapan birini göster diye, ilk ve tek işaret edeceğim müzisyendir.
bence, gerçektende kendisi tanrının müziğini icra etmektedir. 58 yaşında olması sebebiyle, aman bir şey olacak diye çok korktuğum yegane sanatçıdır.
mutlaka dinlenmeli, dinletilmeli, türkiyeye geldiğin konseri kaçırılmamalıdır. 200 ytl bile olsa inanın o paranın son kuruşuna kadar değecektir...

yay burcu erkeği

ateş burçlarından değilseniz yaklaşmayınız. zira başa çıkabilme şansınız %5 ila %10 arası değişmektedir.

yay burcu

anlatılması güç bir burç.

hayatın getirdiklerine ve düzenliliğe boyun eymeden, tüm hepsine kendi damgalarını vurmak ister. yaptığı şeylerin altına kendi imzasını kibir ve gururla atar. yapmacıklığa, yobazlığa, tek düzeliğe, rutinliğe, pasifistliğe, gelenekselliğe ve muhafazakârlığa karşı düşmancı bir tutumu vardır.
sosyal anlamda aşırı cüretkâr olmaları, girişimciliği, patavatsızlığı, ama yeri geldiği zamanda ise kral çıplak diyebilecek cesareti tetikler. konuşmaktan hiç bıkmaz. ve hemen hemen her konuda üç beş lâf edebilir. cünkü bilgiye karşı açtır. ve kendini hep besler. kendi fikirlerini söylemekten, masaya yumruğu vurup bende burdayım! demekten, herşeyi sıfırdan alıp tekrar başlamaktan, bırakıp gitmekten korkmaz.
akıllanmayan bir asiliği vardır. gençliğinde ya çok dayak yemiştir ya da çok azarlanmıştır.
megalomanlığıyla, nasistliğiyle tanınır. övünür, kendisinden bahsetmeyi cok sever. böylelikle ben olguları yüksektir. kendi başına egosunu törpülemek cok uzun bir zaman alır.
adrenalin ile tanışırsa, hayatını bu uğraş/hobi uğrunda riske edebilir. bungee jumping yapmak onun için vazgeçilmez olabilir. ölümden kıl payı kurtulmaktan aldığı hazzı onlara hiç bir kadın/erkek yaşatamaz.
resmedildiği üzere (bkz: centaur), coğunlukla cift karakterlidir. hayvani iç güdüleri vardır. bazen bu güdüler açığa çıkar, beslenme güdüsü açığa çıktığında size nerende barındırıyorsun bu kadar yemeği dedirtecek kadar hayvan gibi yiyebilir, çiftleşme güdüsü ortaya çıktığında, saat-gün-gece-hafta-ay gibi zaman kavramından arındırılmış bir şekilde tüm enerjileriyle sevişebilir. kötü olaylar ile karşılaştıklarında, düşer. ama onu hayatta kalma iç güdüsü devreye girerek kurtarır. zaman içinde birçok alt benliği farkıdalıktan yoksun bir şekilde yaratır. ve zaman zaman onları ortaya çıkartır. bu yüzden tehlikeli olabilir. bu beraberinde dengesizliğide getirir. bir saat önce muhabbet ettiğiniz insan şen şakrak iken, onu bir saat sonra ağlamaklı görebilirsiniz. bir hafta önce "a" derken, bir hafta sonra "b" diyebilir. yeni fikirlere daimi suretle açık olduğu için, bu fikirleri kendi mantık süzgecinden geçirerek, olgunlaştırır ve benimser. bu yüzden aşırı değişkenlik gösterir.
uç noktaları sever. acının en derinini, mutluluğun en güzelini yaşamak ister. dibe vurmaksa, en dibe, uçmaksa, en yüksekte uçmak ister.
dünyayı çoğunlukla kaotik olarak algılar. düzensizdir. ve çok bulanıkdır. karakterlerini çözümleyebilmek seneler alabilir bu yüzden. kaotiktir. sosyal düzene, bazen hukuk kuralına, çoğunlukla da okul kurallarına sadık kalmaz. odasını genelde toplamaz, dağınıklığın içinde birşeyi arayıp bulduğu zaman, bununla övünür. sinirlendiği zaman işler genelde yolunda gitmez, kendisini kaybetme olasılığı bir hayli yüksektir.
dürüsttür. yalanlıcığı sevmez ve yalan söyleyenlerin yalanı ortaya çıktığında gözlerinin yaşına bakmadan onlara haddini bildirir ya da hayatından çıkartır. yalancılara çok tahammülü yoktur.
zekâsını kötü şeylere verirse, çok tehlikeli olabilir. kumarbaz, katil, alkolik, uyuşturucu bağımlısı, el başı, piç, serseri gibi sıfatları rahatlıkla kazanabilir. kötücül bir şekilde, yalan söylemeye alışırsa bir zamandan sonra bunu alışkanlık haline getirir ve bu işin zanaatkârı olur. yalan söylediği zaman anlayamazsınız. oyunlarda hile yapar. küçük yaştayken bu hile ve yalan olgusundan arındırılması gerekir.
onun için evin konforlu olması önemli değildir. iyi kötü idare etmeyi bilir. kirlilik gözüne batmaz. deri bir koltuktan ziyade, eski bir kanepeyi ya da tozlanmış bir minderi tercih eder.
aşırı sorumlu ya da sorumsuz olabilir. ya da belli başlı konularda sorumluluk duyguları kabarır/kabarmaz.
uslanmaz, aklanmaz, paklanmaz, adam olmaz bir çocuk barındırırlar içinde. bu yüzden, bir süre olgun bir sükûnet ile sizi dinlerken, hiç olmadık yerde gayet çocukca davranabilir. ama bu özelliği, ona hayata hep olumlu ve eğlenceli bir bakış açısı getirir.
kendileri çözmeleri çok uzun bir zaman alır. 60 yaşına geldiğinde bile, kendinde sorgulayacağı birşeyler bulur.
sosyal çevrede, tüm burçlardan farklı bir duruşu vardır. kendine olan aşırı güveni ile insanları etrafında toplar. liderliği sever ama her zaman iyi bir lider olamaz. insanlara yardım etmeyi cok sever. sırtınızı yaslayabileceginiz sağlam bir dost olur. ve size, başınız sıkıştığınızda en dürüst, en doğru, en dobra cümleleri o kurar ve sizi düştüğünüz yerden çıkma kuvveti aşılar.
anlaşılması çok güç bir burç olduğu için, kaybettiklerinde çoğunlukla kendi hatalarından değil, yanlış anlaşılmalardan dolayı olur. belki de kendilerini devamlı anlatma istençleri bu yüzdendir.
eğlenceye olan düşkünlüğü, bazen onu kültürel faaliyetlerden, kütüphanelerden, kitaplardan, dergilerden, kısacası okumaktan ya da bir sergiden uzak tutabilir.
her ne kadar içinde yaramaz bir çocuk barındırsada, cabuk olgunlaşma özelliğini de bünyesinde barındırır. erişebildiği olgunlukları yeni şeyler deneyimleyip, beslemek ister. coğu yay, bu tip iki zıt ucu birleştirme yeteneğine sahiptir.
zihninde ki ve kalbinde ki düşünlerin sözcüklere dökülmesini kolay kolay engelleyemez. bu yüzden büyük potlar kırar. ama bir kalp kırarsa da o kalbi tamir etmeyi cok iyi bilir.
kinci değildir. hayata olan olumlu bakış açısı ve iyi niyetli tavrı, kötü anıları zihninden silip, onu, geçmişini iyi şeyler ile hatırlaması ve kötü şeylerin karakterine kattığı olgunlukla ödüllendirir.
inatçı ve aşırı azimli olabilir. inadını ve azmini kırmak cok zor boyutlara varabilir.
cok alaycıdır. insanlarla dalga geçmeye bayılır, onlar hakkında şaka yapmaya, bazen onları farkında olmadan gücendirecek espiriler yapmaya tapar. bunu ise hiç bir kötücül niyeti olmaksızın, tamamen ilgi ve sevgi gösterisi için yapar. ama çoğunlukla yanlış anlaşılır ya da tahammül edilemez.
hiç bir zaman yalnız değildir. etrafında insan toplamayı iyi bilir. yalnızlıktan da korkar. uğraşsız, meşgalesiz olmak onun için dayanılmaz olur. devamlı yenilenir. durmayı, beklemeyi sevmez. sabırsızdır.
aşırı meraklıdır. özellikle gizemli ve bulanık şeylere dair meraklarını engelleyemez bu konular hakkında araştırma yapmayı, bilgi edinmeyi sever. meraklılıkları sayesinde en iyi yaptığı şeylerden bir taneside olmadık yerde olmadık soruyu sormak olabilir.
dışarıdan inanılmaz dengesiz gibi gözüksede, ki gerçekten de öyle olabilir, kendi içinde mutlak ve mantıklı bir dengesi barındırır. ve böylesine zor birşeyi çocuk oyuncağıymış gibi yapar. yaptığı herşey için, insanın mantığını çeldiren, mantıklı bir açıklaması vardır.

tüm bu cümleler bile yayı anlatmaya yetmez. sonuc olarak tıkanıp kalırsınız i$te.
ama sonuç itibariyle yaşaması güzel olan burçtur.
genelleme yapa yapa bir hal oldum.
o halde şuraya bir bakınız atarak, soyut dengesizliğimi somutlaştırayım ki tipik yay olduğum anlaşılsın *
itina ile (bkz: tüm genellemeler yanlıştır)

blues

kısaca bi tarihsel değerlendirilmesi için (bkz: yeni başlayanlar için caz/1)